Çanakkale
Savaşları’nda Deniz Harekâtı’nın başarısızlığı umutları Kara
Harekâtı’na çevirmişti.Daha 1 Mart’ta Yunanistan, Gelibolu yarımadasını işgal
etmek, mümkün olduğu takdirde İstanbul üzerine yürümek üzere İngiltere’ye üç
tümenlik bir kuvvet önermişti. İngiliz ve Fransızlara kalsa öneri kabul
edilebilirdi. Ancak Rus Çarı, İngiliz Büyükelçisi’ne, hiçbir şart altında Yunan
askerinin İstanbul’a girmesine izin vermeyeceğini bildirerek bu tasarıyı önledi.
Londra’da ise, harekâtı Donanma yalnız mı yapsın, yoksa Kara
Ordusu ile birlikte mi hareket etsin tartışması yapılmakta idi. Bir Kara Ordusuna
ihtiyaç olduğunu savunanların arasında Lord Fisher geliyordu. Bununla beraber son
karar, Savaş Bakanı (Harbiye Nazırı) Lord Kitchener’indi. O ise, ısrarla elinde
birlik olmadığını söylüyordu, ama seçkin bir birlik olan ve İngiltere’de bulunan
29’ncu Tümen’e hiçbir görev verilmemişti.
Nihayet Mart’ta Kitchener Çanakkalecilerin tarafına kayarak 29’ncu Tümenin Ege’ye
sevk edileceğini, Çanakkale’de bulunan Deniz Piyadelerine Gelibolu Yarımadası’nın
temizlenmesinde yardım edeceğini açıkladı. Bu haber Fransa cephesinde buluna İngiliz
Generallerinin öylesine büyük tepkisine yol açtı ki, Mareşal sözünü geri alarak
18 Şubat’ta bu birliğin yerine o sırada Mısır’da bulunan Avustralya ve Yeni
Zelanda Tümenlerinin gideceğini bildirmek zorunda kaldı.
Askeri durumu tetkik için Çanakkale’ye gönderilen General Sir
William Birdwood, 5 Mart’ta Kitchener’a gönderdiği raporda, Donanmanın tek başına
Bağaz’dan geçemeyeceğine inandığını, kuvvetli bir ordunun karadan donanmayı
desteklemesi gerektiğini bildiriyordu. Bu rapor Kitchener’in bütün tereddütlerini
giderdi. 10 Martda 29’ncu Tümenin Ege’ye gönderileceğini açıkladı. Ayrıca bir
Tümen de kendilerinin göndermeleri için Fransızları ikna edeceğini ilave ediyordu.
Böylece Mısır’daki Anzac Tümenleri ile birlikte 70 bin kişilik
bir kolordu bu işe ayrılmış oluyordu.
Birdwood’un raporuna rağmen, hala donanmanın tek başına Boğazı
geçebileceğini düşünenler vardı. Bu karışıklık içinde Kara kuvveti hazır olana
kadar Donanmanın harekatını geri bırakmasını, bu suretle Kara ve Deniz Kuvvetlerinin
müşterek harekata başlamasının en iyisi olacağını hiç kimse aklına
getiremiyordu.
O sıralarda Londra’ya hakim olan bu kargaşalık ve belirsizliği,
ne yapacağı belli olmayan Sefer Kuvveti’nin Komutanlığına yapılan atamadan anlamak
mümkündür. Bu komutan, Kitchener’in Güney Afrika savaşlarından eski bir arkadaşı
General Sir Ian Hamilton’du.
Donanma asıl saldırısını yapana kadar, Hamilton’un birlikleri
işe karışmayacaktı. Eğer deneme başarıya ulaşmazsa Hamilton Gelibolu
yarımadasına çıkarma yapacak, başarıya ulaşırsa yarımadaya zayıf bir kuvvet
bırakıp doğrudan doğruya İstanbul üzerine yürüyecekti. Oradan İstanbul Boğazına
çıkarılmış bir Rus Birliği ile birleşmesi umuluyordu.
Türk tarafı ise, 18 Mart’ta kazandığı zaferden dolayı kendisine
olan güvenini tazelemiş, Çanakkale’nin Boğazlar’dan geçilemeyeceğini tüm
dünyaya göstermişti. Bu zaferin ardından, Müttefiklerin kaçınılmaz kara
harekâtına karşı Türk tarafı da son sürat hazırlıklara başlamıştı. Çanakkale
‘de 5. Ordu oluşturulmuş başına da Mareşal Liman von Sanders getirilmişti.
Kıyılara dikenli tellerle çevriliyor, birlikler önemli yerlere yerleştiriliyor,
müttefiklerin her hareketi gözleniyordu. Müttefik çıkarmasını bekleyen bir başka
kişi ise 19. İhtiyat Tümeni’nin başında bulunan yarbay Mustafa Kemaldi.